Lider, Takipçileri ve Bilinçli Farkındalık (III)
(gtag.js) İnsanlara liderlik edebilmek hayatta her insanın yapabileceği bir rol değildir. Bunu yapabilmek için doğuştan gelen özellikler, birçok beceri, eğitim ve kendini değerlendirerek, tutku ile amaca bağlılık gereklidir.
Liderlik üstlenildiğinde ve kitleler sizi lider olarak benimsediğinde, güvenirlik oluştuğunda, liderlikten istifa ediyorum deme şansınız yoktur. Siz istemeseniz de kitleler sizi lider olarak görmeye devam ederler. Liderler veya lider olmaya kendini adamış kişiler önce insan olduklarını anlamalıdırlar bu süreçte başarı, başarısızlık ve hatalarını kabullenme söz konusudur. Lider kendini herkesin üzerinde ve her şeyi en iyi bilen, "Ben neymişim be abi" hissiyatında görmemelidir.
Lider kendi hatalarını kabullenme ve başarısızlıklarından ders çıkararak olgunlaşır. Hatalarını örterek, her yaptığının doğru olduğunu iddia ederek ve liderlik sürecinde elinde olan pozisyondan gelen ve kişiliğinden kaynaklanan gücü kullanarak yanlışlarını ifade edenleri baskılayarak veya çevresinden uzaklaştırarak aslında kendisine ve misyonuna zarar vermektedir.
Lider karar ve eylemlerinde şu sorulara yanıt aramalıdır.
- Toplum için iyi mi?
- Çalışanlar ve kuruluşum için iyi mi?
- Benim için iyi mi?
Burada lider kendisi için iyi olanı seçiyorsa liderlik misyonundan uzaklaşmaktadır. Er geç lider olarak onu izleyenler, takipçi olmaktan vazgeçeceklerdir.
Osmanlı tarihinde taht kavgaları var olmuştur. II Beyazıt Erkek evladının çok olması nedeni ile yerine varis olarak Şehzade Ahmet'i gösterdi. Yaşarken tahtı ona bırakmak istedi. Askeri çevresi senin sağlığında bize başkası gerekmez diyerek buna karşı çıktılar. Şehzade Selim taht mücadelesinde babası ile mücadele etmiş ve yenilmiştir.
Devlet ileri gelenlerinin ve askeri çevrenin Şehzade Selim'den yana tavır koyması üzerine, tahtı oğluna bırakarak hayatının geri kalan kısmını geçirmek üzere II Beyazıt Dimetoka'ya gitti. Selim'in kendi emirlerine karşı gelerek zorla tahta oturmasına çok üzülen II. Beyazıt'ın oğluna kırıldığı ve beddua ettiği de kabul edilir.
Burada Selim'i tahta çıkaranların Selim'in liderlik özelliklerini, yönetim becerisini, cesaretini ve amacına bağlılığı konusunda diğer kardeşlerden daha üstün gördükleri ve bu nedenle tahta çıkmasını diğer bir deyişle lider olmasını istedikleri değerlendirmesi yapılabilir. Lideri takipçileri mevcut olan güçleri ilse seçmişlerdir. Bu değerlendirmeyi yaparken üç soruya cevap aradıklarını düşünebiliriz.
- Toplum için iyi mi?
- Devlet ve Çalışanlar, Askerler için iyi mi?
- Kişisel olarak karar verenler için; Benim için iyi mi?
Daha sonra Yavuz Sultan Selim adını alacak olan Şehzade Selim lider yani padişah olduktan sonra yetki ve otoritesini sorgulanmasına neden olabilecek olan kardeşleri Korkut ve Ahmet'i boğdurmuş ve kardeşlerinin tüm erkek çocuklarını taht mücadelesine, iç savaşa engel olmak için ortadan kaldırtmıştır.
Burada Sultan Selim için esas ilke "Savaşmadan Kazanmaktır." Her iç mücadele maddi ve manevi kayıplara ve daha da kötüsü bölünmelere neden olabilir. Bunun gören lider bölünmeye engel olabilmek için kendisine verilen güç, yetki ve otoriteyi kullanabilmelidir. Bunu bilen padişahlar kardeş katli ne kadar ağırda olsa önce devlet diyerek bu kararı uygulamışlardır.
Lider olmak ve lider olarak sorumluluk üstlenenler yalnızca kişisel amaçlarına değil, liderlik yaptığı kitlelerin amaç ve ilkelerine uygun karar vermek durumundadır.
Farkındalık yalnızca lider için değil çevresinde onun ekibinde olan ve ona katkı sağlayan her birey içinde önemli bir gerekliliktir.
Osmanlı'da olduğu gibi lider olmak için farkı adaylar ve farklı yaklaşımlar ortaya çıkabilecektir. Bu durumda Osmanlı'da olduğu gibi yönetimde yer alanlar "Savaşmadan Kazanma" ilkesine bağlı olanlar yaptığı gibi bir liderin yanında yer alarak, geçmişte önce devlet anlayışına bağlı olarak karar vermelidirler.
Lider, kurum içinde birlik ve beraberliği sağlamak için liderlik ve pozisyondan kaynaklanan gücü kullanmalıdır. Bu kurumun ve kurumun amacının sürekliliğinin sağlanması için önemlidir. Gerektiğinde Gücü kullanmamak nezaket değil, zafiyet olacaktır.
Kazım Karabekir Paşa'nın hayatına bakıldığında çok iyi bir lider olduğu görülmektedir. Başarılı bir asker, devlet adamı ve babadır. İstanbul'da Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı görüşmelerde Anadolu'da başlayacak Milli Mücadelenin başına geçmesini istemiş ve Mustafa Kemal Paşa Erzurum'da ordudan istifa ettikten sonra Mustafa Kemal Paşaya olan lider bağlılığını devam ettirmiştir. Mustafa Kemal Paşa'nın tutuklanma emirlerine uymamış ve onun milli duruş sergilediğini söylemiştir.
Bu gerçek göstermektedir ki; liderin de lideri olur.
Unutulmamalıdır ki; Mustafa Kemal hiçbir zaman kendisine lider dememiş, Millet ve Silah arkadaşları onu lider kabul etmiştir.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Kazım Karabekir Paşa ile Mustafa kemal fikir ayrılıkları yaşamışlardır. Aralarında kırgınlık oluşmuştur. Mustafa Kemal ölüm döşeğinde iken rivayet odur ki, Kazım Karabekir Paşa'yı çağırıp helalleşmek ister. Fakat çağrılmaz.
Kızı Hayat Hanım babasına sorar, çağrılsan gider miydin?
Giderdim kızım’ derdi. ‘Giderdim. Çünkü o benim çok eski arkadaşımdı. Onun bana yaptıklarını o etrafının tesiriyle yapmıştır. O bizim istiklal Harbi'mizi beraber yaptığımız, sevdiğimiz başkomutanımızdı.
O bizim cihat arkadaşımızdı. O Mustafa Kemal'dir, çağırılınca gidilir, benim en yakın arkadaşımdı. Ama çağırmadılar. Çok iyi biliyorum.
Mustafa Kemal paşa'nın Kazım Karabekir'i çağırması kişisel olarak yaşananları değerlendirdiğini düşündürmektedir. Bununla birlikte Kazım Karabekir Paşa kırgınlıklarını, üzüntülerini ve yaşadıklarını bilinçli bir farkındalık ile bir tarafa koyarak, kişisel bir bakış açısı ile değil devlet adamı vizyonu ile konuları değerlendirdiği çok açık anlaşılmaktadır. Kazım Karabekir Paşa'nın Mustafa Kemal Atatürk ile liderlik mücadelesi yoktur. Ölümünden sonra bile arkadaşına, liderine saygı duyan ve devletine bağlı bir devlet adamı tavrını sürdürmüştür.
Makam için mücadele eden benciller unutmayınız; liderlik bir amaç değil, millet, devlete hizmet için bir araçtır.
Saygılarımla
Fikret GÜZELLER